YÜKSEKOVA

Bir Genç Daha Öldüğünde: Biz Neyi Kaybettik?

Hakkari Barosu Başkanı Ergün Canan Yüksekova'da son zamanlarda yaşanan acı olaylar üzerine bir yazı kaleme aldı.

Abone Ol

Hakkari Barosu Başkanı Ergün Canan'ın yazısı şu şekilde;

"Yüksekova’dan Van’a, her birkaç ayda bir gencecik bir bedenin toprağa düşmesi artık sadece bir haber değil, bir çığlık haline geldi. Bu topraklarda silah, bıçak, öfke ve intikam hâlâ çok hızlı, çok kolay devreye giriyor. En acısı da, her ölümün ardından “bir daha olmasın” diyen sesler, birkaç gün sonra susuyor. Bu suskunluk, sadece korkunun değil, alışkanlığın da sesi. Biz bu ölümlere alıştık. Gençlerimizin öfkesine, feodal hesaplara, “erkeklik” gösterilerine alıştık. Her şeyin çözümünün “dayı”, “ağa”, “kanaat önderi”, “şeyh” masasında konuşulabileceğine inandık.

Adaletin yerini bazen “söz”, bazen “sulh”, bazen de “sus” aldı. Ama artık susmak, en büyük ortak suçumuzdur. Bizler biliyoruz ki, bu ölümler ne kaderdir, ne de kaderin adı “doğu”dur. Bu ölümlerin adı eğitimsizlik, adaletsizlik, ekonomik yoksunluk, erkeklik baskısı, toplumsal sessizlik ve bazen de otoritenin boşluğudur. Aşiretçilik, bir zamanlar dayanışmanın ifadesiydi; şimdi çoğu zaman kimlik, güç ve çıkar mücadelesine dönüşmüş durumda. Kanaat önderliği, bilgelikten çok nüfuz aracına indirgenmiş. Oysa bu toprakların kadim geleneklerinde söz, barıştırmak içindi; susturmak değil. Bugün ülke olarak yeniden bir barış ve normalleşme sürecinin eşiğindeyiz. Yıllarca süren acıların ardından, toplumun her kesiminde yeniden umut yeşermeye başlamışken, bir gencin ölümü artık sadece bir yitik can değil, bu umuda atılmış bir darbedir. Bu topraklarda artık yaşam konuşulmalı; barışın dili, intikamın önüne geçmelidir. Bugün barışın dili yeniden inşa edilmezse, bu coğrafya başka gençlerini de toprağa vermeye devam edecek.

Hukuk, sadece mahkemede değil, evde, okulda, mahallede yaşamalıdır. Adalet, yalnızca yargıçların değil, her birimizin sorumluluğudur. Düğünlerimizde, taziyelerimizde, meclislerimizde artık bir soru sormalıyız: Bu kadar genç neden ölüyor? Ve biz neden buna alıştık? Barolar, sivil toplum örgütleri, eğitimciler, din adamları, yerel yönetimler, kanaat önderleri… Artık bir araya gelip sadece yas tutmak değil, yeni bir yaşam kültürü inşa etmek zorundayız. Çünkü hukuk yalnızca cezalandırmak değil, yaşatmayı da öğretmektir. Bu toprakların çocukları, barışın da, onurun da, yaşam hakkının da değerini bilsin istiyoruz. Yoksa her genç ölümünde, hepimiz biraz daha ölürüz. Bir gün bu topraklarda bir genç daha ölmediğinde, işte o zaman gerçekten adalet değil, yaşam galip gelmiş olacak."