**
Değer Vermek Gösterişten Değil, Yürekten Gelir
“İnsan, insana gölgedir.” der Yaşar Kemal.
**
Değer vermek… Ne yazık ki günümüzde birkaç saate, bir sosyal medya paylaşımına, gösterişli kutlamalara indirgenmiş durumda. Bir güne sığdırılmış sözde sevgi gösterileriyle, ertesi gün unutulmaya mahkûm hayatlar arasında sıkışıp kalmışız. İşçiler, anneler, öğretmenler, babalar, sevgililer, doktorlar, çocuklar… Bir gün boyunca el üstünde tutup ertesi sabah sanki hiç var olmamışlar gibi davranmak… Bu mudur değer vermek?
**
Nazım Hikmet’in o derin dizelerini hatırlayalım:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine…”
**
Değer vermek de böyle olmalı işte; tek bir güne hapsolmadan, her gün bir arada, omuz omuza, insana insan gibi yaklaşarak.
İşçiler… 1 Mayıs geldiğinde, işçileri bir yemekle ağırlamak, birkaç fotoğraf çekmek, sosyal medyada paylaşmak… Sonra ertesi gün aynı koşullara geri dönmek. Oysa gerçek değer, bir tabak yemekten daha fazlasıdır. İşçiyi yalnızca bayramında değil, her gün alın teriyle onurlandırmaktır. Cemal Süreya’nın dediği gibi:
“Yalnız bir adamdır işçi, ekmeği bile yalnız yer çoğu kez…”
O yalnızlığın içinde bir dost eli uzatmak, gerçek değerin kendisidir.
**
Anneler… Anneler Günü’nde çiçekler alınır, sofralar kurulur. Oysa ertesi gün annenin sırtındaki yük yine ağırdır. Değer vermek, sadece o özel günde bir kutlama yapmak değil, yorgun omuzlarını her gün biraz olsun hafifletebilmektir. Neşet Ertaş’ın dediği gibi:
“Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca,
Akar can özüne sel gizli gizli…”
Gönül dağlarını ıslatan bu yağmuru, sadece bir gün değil, her gün hatırlamalıyız.
**
Öğretmenler… Bir buket çiçek, birkaç güzel söz… Öğretmenler Günü’nü kutlamak bu kadarla sınırlı mı kalmalı? Oysa öğretmen, her gün bilgiyle aydınlatırken yorgun düşen bir kılavuzdur. “Bir insanı sevmekle başlar her şey,” der Sait Faik. O sevgi, sadece bir günde değil, her sabahın ilk ders zilinde de hatırlanmalı.
**
Babalar… Babalar Günü geldiğinde, birkaç hediye alınır, sosyal medya gönderileriyle süslenir. Ancak babalar sadece bir günde hatırlanmak için mi vardır? Evine ekmek götürmek için ter döken, yorgun yüzüyle çocuklarına sıcacık bir gülümseme sunan babalar, her gün değer görmelidir. Nazım Hikmet’in dediği gibi:
“Yüreğim, ne işin var senin gökyüzünde?
Ağır mısın bu kadar, özlemin mi büyük?”
Özlemi, sevgiyi bir günle sınırlandırmak, gökyüzünü küçültmekten farksızdır.
**
Sevgililer… Sevgililer Günü’nde alınan bir demet gül, bir yılın eksikliğini kapatmaz. Sevda, bir güne sığdırılacak kadar dar değildir. Yaşar Kemal’in İnce Memed’inde yankılanan sevda gibi; güçlü, köklü ve zamana dirençli olmalıdır:
“Dağlarda yankılanan bir sevda…
Ne güne, ne zamana sığar.”
Aşkı bir günde gösterip diğer günlerde göz ardı etmek, sevdanın ruhuna aykırıdır.
**
Doktorlar, çocuklar, yaşlılar… Doktorlar yalnızca 14 Mart’ta, çocuklar yalnızca 23 Nisan’da, yaşlılar yalnızca bir haftalık kutlamada mı hatırlanmalı? Değer vermek bir güne değil, hayata yayılmalı. Doktor, her hasta iyileştiğinde teşekkür edilmeli; çocuk, her kahkahasında mutluluğun sembolü olmalı; yaşlılar, her sabah hatırlanmalı.
**
Değer vermek, gösterişten arındığında gerçektir. Yalnızca özel günlerde, sosyal medya hesaplarında parlatılan sözlerle değil, hayatın her gününde yaşanmalıdır. İşçi yalnızca 1 Mayıs’ta değil, her gün alın teriyle anılmalıdır. Anne, yalnızca bir günde değil, her sabah uyandığında teşekkür edilmelidir. Öğretmen, yalnızca bir çiçekle değil, her harfin ucunda saygıyla selamlanmalıdır.
**
Toplumcu gerçekçi bir bakışla anlamalıyız ki, insan bir güne sığdırılamaz. İnsan; emeğiyle, sevgisiyle, mücadelesiyle her gün hatırlanmayı hak eder. Yaşam, bir günün ötesine geçen bir yolculuksa, değer vermek de bu yolculuğun her adımında hissedilmelidir.
“Bir gün değil, her gün anımsanmalı insan.
Emeğiyle, yüreğiyle, sevgisiyle…”