KİM OLACAĞIMIZA KARAR VERENLER

KİM OLACAĞIMIZA KARAR VERENLER
Abone Ol

Yanlışı o kadar doğru yerde kullandık ki! Sanki yanlış değil de doğruymuş haklılığı veriyordu. Ve doğrulara benzettiğimiz yanlışlara heveslendiriyordu.
Yanlış, bu zamana bu kadar mı yakışır? Bir süreliğine yanlış taraftan esen rüzgâr da, arafta olan doğrularımızın aksi yönünde ağırlık kazanmasına neden oldu. Terazinin denge merkezinde değil de, ağırlık merkezine yoğunlaşmıştı dikkatimiz. Sanki bütün doğrular bir araya gelse, bu kadar doğru bir yanlışı ortaya çıkaramazlar gibiydi.
Aynı zamanda doğruyu da, o kadar yanlış yerde kullandık ki! Sanki doğru değil de, yanlış endişesi veriyordu. Kısa bir süre doğrudan yana geçmeyen zaman, sabırsız doğrularımıza yanlışı tercih ettirdi. Doğru, bu kadar mı zamanın ruhuna yakışık kalmaz. Sanki bütün yanlışlar bir araya gelse, bu doğru kadar büyük bir yanlış doğuramazlar gibiydi.
Toy zamanlarda yanlışlar ilgilidir, yanlış yapmaya müsait kişilere. Tecrübeli zamanlarda ise doğrular ilgilidir, doğru yapmaya hevesli kişilere.
Aslında, yanlışın mı yoksa doğrunun mu daha ilgili olduğunu anladığımız zaman, hayatın anlaşılır evresinde olduğumuzu söyleyebiliriz...
Söz ilgiye gelince; ilgi, ya merhamettendir (sevgi...) ya da menfaatten.

Sağ olsun çok ilgiliydi. Geleceğimden endişelenmişti ve geleceğimde geçmişini görüyordu.
Beni geçmişine yakıştırırken yüzündeki memnuniyet, geleceğimle onun geçmişi arasında mekik dokuyordu. İnsanın aklına ister istemez gelir. Kendi geleceğim için mi yoksa onun geçmişi için mi yaşamam gerektiği endişesi. Ben de onun gibi başkalarının geçmişi için geleceğimden vazgeçersem, onun gibi başkalarını geçmişime hapsetmeye yeltenirsem, buna gasp denilecek mi? Hem o da başkalarının geçmişini değil de, kendi geleceğini tercih etmişti. Onun başkaları için yapamadığını neden benden bir başkası için yapmamı istesin ki? Doğru ile yanlış arasındaki ince çizgi bu değil mi? Bizden yapmamızı istediklerine doğru, ama karşı çıktıklarımıza ise yanlış demeleri. Tıpkı dörde bölünmüş vatana işgal girişimi gibi değil mi? Bunu cemaatimize sunsak, büyüklerin sözleri yere düşürülmez. Senin doğrularından daha önemli olan büyüklerimizin yanlışlarını yaşamak derler.
Tamam da, büyük dediklerimiz beni dört orantısız parçaya ayırmışlar.

Dört kıblegâhtan , dört dilden ve haritanın dörtte birinden sorumlu tutmuşlar. Tabi tuttukları imtihan, haritadan karaladıkları yerden gelmesi mi doğru? Olayı yeterince dramatize ettiğimin farkındayım. Ama yaşamak istediklerimizi olduğu haliyle bıraksalar. Ama bırakmıyorlar ki! Ya sakatlıyorlar, ya da yaşatmak istedikleri hayatı yaşatıyorlar. Mesele, ya benim dediğim olur, ya da senin istediğin olmaz anlayışı hakim olur ikimiz arasında.

Geleceğin zor olduğunun farkındayım, ama muhakkak ki onların da geçmişi bir zamanlar gelecekleriydi. Ve geleceklerini yaşadılar. Şimdiden, sonra ki geleceğini umursamayan, fakat geçmiş olan geleceğini özlüyorlar Onlarda farkında, gelecek endişe verici. Ama geçmiş, yaşanmış endişelerin bilgeliğiyle dolu. Şimdi söyler misin kendi geleceğimizin birer bilgesi mi olmak, yoksa başkalarının geçmiş bilgelik hazinesine hazır mı konmak? Bunu ileri ki zaman tercih edeceğimiz sebep ve sonuçlar gösterecek. Kararlarımız ne olursa olsun yanlışlarımız bizi ümitsizliğe, doğrularımız da bizi kibre götürmemesine dikkat etmeliyiz ki; yanlışlar tecrübeye dönüşsün, doğrular ise telkinde tutsun. Hataya bakıp geçmişe özlem duymak kadar, doğruya bakıp geleceğe yabancılaşmak gibi yanlıştır. Demem o ki, hatalar bizi geçmişimize hapsetmesin, doğrular da bizi geleceğimize odaklandırsın. Ne geleceği geçmişe şikayet edenler olalım, ne de geçmişe hapsolup geleceği yaşayamayan kimseler olalım. Çünkü her iki seçenek te eşit derecede tehlikeli ve kölelik kaftanını bize uydurur...

Aynı zamanda anı yaşarken gelecek hesabı yapmalı, geçmişin kazandırdıkları ve kaybettikleriyle.
Çünkü herkes zamana iyi bir yaşam borçludur. Ne kadar iyi yaşarsak o kadar dakikaların ve saatlerin verdiği sürenin yükümlülüğünden kurtulmuş olacağız.
Ve yaşarken, yaşatırken, asla geçmişe yönelik gelecekten şikayetçi olmayarak, geçmişe de geleceğe de aynı sadakatle yaklaşmayı da unutmamak gerek . Çünkü hepimiz biliyoruz, sürekli gelecekten şikayet edenin geçmişi de sitemlerle doludur. Ve eğer düzeltme yolunda iyiye yönelik bir değişim mümkünse, bunu geçmişe yakınarak değil, geleceğe odaklanarak yapmak mümkün. Şikâyet ve mızmızlanmayla değil.