**
Yüksekova’nın yollarında, mezar taşlarına yansıyan gençlerin isimleri dolanıyor: Servet, Neçir, Mizgin, Furkan, Rojhat , Cihat…vb. Hayatın tam başındayken ayrıldılar aramızdan. Bir iş kazasında vefat eden kepçe operatörünün adı Servet oldu, hastalığa yenik düşen çocuğumuzun adı Neçir, üniversite hayallerini dördüncü kattaki yurt penceresinden düşen kızımızın adı Mizgin, Van-Hakkâri yolunda geleceğe uçarken uçuruma yuvarlanan delikanlıların adları: Rojhat, Furkan ve Cihat. Bu birer veda ilanı değil artık; hepsi Yüksekova’nın kayıp baharları, umutlarımızın sustuğu sessiz ağıtlardır.
**
Her acı haberle biraz daha yorgun düştü yüreğimiz. Ahmed Arif’in hasretle döktüğü dizeler kulağımızda çınlıyor: “Kaç leylim bahar, hasretinden prangalar eskittim.” Her bahar geldiğinde içimizde bir halka daha kırılıyor. Eğik sazların, yaralı neylerin türkülerine sığınan acımızı anlatacak başka söz bulamıyoruz. Neredeyse her köyde bir ağıtla başlayan sabah, bize can acısı düşürüyor.
**
Yine de gecenin en koyu yerinde yıldızları aramak gerekir demiş Albert Camus. Haklıymış; o da “Kışın ortasında, içimde, yenilmez bir yaz olduğunu keşfettim” demişti. Bu sözler şimdi içimizde küçük bir umut kıvılcımı yakıyor: Gece ne kadar uzun sürerse sürsün, mutlaka sabah olacağına inanmalıyız. Viktor Frankl da, eğer insanın yaşama tutunacak bir amacı varsa, hangi zorluk gelirse gelsin dayanacağını söyler. Mevlâna’nın “Gel, gel, ne olursan ol, yine gel” mısraları ise umut kapımızı çalıyor: Burası, ne acı yaşanırsa yaşansın, herkese açık bir davetiyedir yeni hayata.
**
Bu umudu büyütmek ise hepimizin işi. Eğitimde köklü adımlar atılmalı: Devletimiz ve yerel yöneticiler, Yüksekova gençliğine yeni bir bahar aşılamalı. Okullar; modern laboratuvarlar, kütüphaneler ve atölyelerle donatılmalı; bilgisayar ve internet her sınıfa ulaştırılmalı. Kitap, ders araçları ve burs imkânları artırılmalı, bilgiye ulaşan her genç adı kaderine yazılmak yerine umut dolu yarınları kucaklamalı. Yurt ve pansiyon sayısı çoğaltılmalı, köyden gelen öğrenciler için güvenli ulaşım seferleri düzenlenmeli. Futbol kadar kodlama, müzik kadar resim kursları da ücretsiz sunulmalı; böylece her yetenek keşfedilip değerlendirilsin. Attığımız her adım, yarınlara çare olacak bir filizdir.
**
Sağlık alanında da yatırımlar şart: Okul ve cami yanında psikolojik danışma merkezleri kurulmalı, öğrenci ve ailelere ücretsiz destek verilmeli. Her okula bir rehber öğretmen düşmeli, her mahalleye bir sağlık ocağı. Acil müdahale ekiplerinin köylere erişimi hızlandırılmalı; küçük bir yara bile büyümeden kapanabilmeli. Çünkü ruhu yaralı bir genç, aramızda bile olsa geleceğin baharını yaşayamamış demektir. Sağlık Bakanlığı ve belediye işbirliğiyle gençlerimize kriz hattı ve rehabilitasyon merkezleri kurulmalıdır.
**
Yüksekova Belediyesi ve ilçe yönetimi ise sosyal-kültürel projelerle gençlere nefes aldırmalı. Her mahalleye bir gençlik merkezi, akşamları toplanıp ders çalışılacak bir kütüphane köşesi açılmalı. Spor sahaları, müzik atölyeleri, tiyatro kulüpleri hayatımıza renk katacak; köy düğünlerindeki halaylar kadar, birlikte kitap okumak ve film izlemek de umut bağlayan ritüellerimiz olsun. Açık hava sinema gösterileri, folklor konserleri ve spor turnuvaları düzenlenerek gençlerin yaratıcılığı ve enerjisi ortaya çıkarılmalı. Belediye otobüsleri de, sadece belli günlerde değil, gençleri kültürel etkinliklere taşıyacak biçimde seferler koymalı. Böylece her genç, toprağına ektiği hayalin filiz verdiğini görmeli.
**
Sivil toplum kuruluşları da ortak hareket etmeli: Eğitim ve sağlık vakıfları üniversite ve lise öğrencilerine daha fazla burs sağlamalı; kadın dernekleri, gençlik platformları etkinlik sayısını artırmalı. Yurt dışında yaşayan Yüksekovalıların oluşturduğu dayanışma ağları güçlendirilmeli, maddi ve manevi destek projeleri hızla devreye sokulmalı. İş dünyası temsilcileri, bölgeyi vizyon projeleriyle tanıştırmak için kolları sıvamış durumda; yatırımcılar bekliyor. Köy odalarında konferanslar, okullarda gezici kütüphaneler kurulmalı; köyler ile şehirler arasında bilgi köprüleri inşa edilmeli. Yerel medyamız Yüksekova’nın ihtiyaçlarını tüm ülkeye duyurmalı, böylece destek odakları peş peşe oluşsun.
**
Ancak bütün bu çaba sadece büyüklerden beklenmemeli; gençler de ayağa kalkmalı. Okullarımızda, kahvelerimizde veya evlerde bir araya gelen genç gönüllüler “Çıkış yok” dememeli. Birlik olup sorunları konuşmalı, çözüm önerilerini birlikte geliştirmeli. Destek grupları ve dayanışma ağlarıyla toplumsal yük paylaşılmalı; bir öğrenciye alınacak kitap veya bir takıma alınacak forma umut taşıyan bir el soluksuz uzatılmalı. Bireysel matem değil, toplumsal yeniden doğuş parolamız olsun: Bu kadar acıya rağmen bir arada daha güçlü çıkacağımızı haykıralım.
**
Sert dağlar arasında titreyen bir kardelen bile bahara ilk müjdeyi taşır. Yüksekova da her kaybettiğimiz genç için atılan yeni bir tohum bahçesidir. İçimizde hâlâ bir yaz ışığı yanıyor; bu ışığı söndürmemek için var gücümüzle çalışacağız. Kimse “Biz öldük, bizden” demesin; birlikte yürüyeceğimiz yolları hayal edelim. Her felakete rağmen direnen yürekler, umuda tutunan genç kafalar; işte en büyük mirasımız bu olsun. Yüksekova’nın kar altında uyuyan tohumlarını dayanışmayla bahara çıkaralım. En zor kışlarımız bile baharla karşılanabilir; biz buna inanarak geleceği inşa edeceğiz.
Acınızı paylaşıyor demek yetmiyor; omuz oluyoruz, dua oluyoruz, sızı oluyoruz; Yüksekova unutmaz, Yüksekova vazgeçmez, Yüksekova evlatlarını toprağa değil kalbine gömer; başımız sağ olsun demiyoruz yalnızca, kalbimiz sağ olsun diyoruz çünkü bu şehir acıyla yoğruldu ama umudunu asla gömmeyecek…