**
Beklemek, bir kapının önünde titreyen el değil; beklemek, elin içine bir şehir inşa etmektir. İlk bakışta yalnız bir duruş gibi görünür ama o duruşun içinde sokaklar, dilenciler, şiirler ve savaşlar doğar. Bekleyen, görünmez bir kent kurar; orada herkesin adı umut olur, herkesin ayağı sabırla ezilir.
**
William Shakespeare: “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.” der.
Bekleyiş, varoluşun en çıplak sınavıdır: devam mı, vazgeçiş mi? Bu soruyu bekleyen kişi, cevabı kendi gövdesinde taşır; cevap gelinceye kadar her hücre bir yargıç olur.
**
Beklemek bazen bir annenin sabahında susmak, bazen bir şehrin gece nöbetidir. Bir tren peronunda bekleyen yalnız bir beden, başka bir semtin çocuklarının düşlerini taşır; bir mahallenin saat kulesi, uzaktaki bir aşkın ritmini bekler. Bekleyiş kolektiftir: Barış bekleyen bir ülkeyle, süt bekleyen bir çocuk aynı havayı solur.
**
Lev Tolstoy: “Anladığım her şeyi yalnızca sevdiğim için anlıyorum.” der.
Beklemek, sevgiyle yoğrulduğunda bilmeye dönüşür. Bekleyen insan, beklediği kişiyi değil; bekleyişin içinden çıkan merhameti, yıkımı ve direnci tanır. Kimi bekleyişler kaybı soyar, kimi bekleyişler ise yeni bir dil öğretir insana.
**
Zaman, dışarıdan bir nehir gibi akar; içeriden bakınca ise bir laboratuvardır. Beklerken eskimiş kelimeler onarılır, kırık duvarlara mozaik yerleştirilir. Şehirlerin bekleyişi farklıdır: bir seçim gecesinin nabzı, bir ameliyat bekleyişinin nefesi, bir yazarın taslağı bekleyişi… Hepsi aynı göğsün farklı vuruşlarıdır. Bekleyiş, hayatın toplu prova günüdür.
**
Rainer Maria Rilke: “Her şeyin başına gelmesine izin ver: güzellik ve dehşet.” der.
Beklemek, içindeki uçurumu hissetmeye cesaret etmektir. Güzelliği beklemek kadar, dehşeti de beklemek gerekir çünkü büyük dönüşümler çoğunlukla aynı anda hem yaralayıcı hem bereketlidir.
**
Beklemek yalnızlık gösterisi değildir; beklemek bir laboratuvar, bir atölye, bir cephedir. Kimi zaman suskunlukla düğümlenir, kimi zaman bağırarak çözülür. Bekleyişin dili vardır: Daha az konuşur, daha çok dinler; daha az gösterir, daha çok biriktirir. Beklenen gelmediğinde yıkım olur mu? Olur ama o yıkımın içinden yükselen mimari, yeni bir gerçeklik inşa eder.
**
Johann Wolfgang Von Goethe: “Hayal edebildiğin her şeyi başlat; başlamak, cesaret ister.” der.
Beklemek, başlamakla çelişmez; beklemek, başlamayı başka bir malzemeyle yoğurmaktır. Bekleyen kişi, başladığında elinde yalnızca bir fikir değil; süreyle sınanmış bir metindir.
**
Beklemek bir kapının önünde anahtarı beklemek değildir; beklemek, anahtarın nasıl dövüleceğini öğrenmektir. Anahtar gelmezse de, ellerin artık başka kilitleri açacak kadar ustadır. Bekleyiş seni bekleyen değil, seni yaratan şeydir. Ve unutma: gerçek devrimler aceleyle değil; nöbet nöbet, sabırla, sessizlikle ve içten bir isyanla yapılır.