DEM Parti'nin Grup Başkanvekili ve Meclis’te kurulan süreç komisyonunun parti koordinatörü Gülistan Koçyiğit, T24’te Cansu Çamlıbel’e yaptığı değerlendirmede İmralı ziyaretine dair tartışmaları, görüşme sonrası yapılan ilk toplantının içeriklerini ve Abdullah Öcalan’la gerçekleştirilen görüşmeye ilişkin tutanak özetine dair iddiaları yanıtladı.
Koçyiğit, İmralı görüşmesini “Kürt sorununun siyasi bir sorun olduğunun tescili” olarak nitelendirirken, bu görüşmeyle birlikte Öcalan’ın siyasi aktör olarak konumunun yeniden teyit edildiğini söyledi.
“DSG ve YPG ile ilgili bölümler perdelendi”
Koçyiğit, yayımlanan özet tutanağın Öcalan’ın görüşlerini tam anlamıyla yansıtmadığını belirterek Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, DSG ve YPG’ye dair bölümlerin “büyük ölçüde perdelenmiş olduğunu” söyledi. “Meclis’te ‘özet’ diye sunulan tutanağa dahlimiz de yok, altında imzamız da yok”, “O metin görüşmenin ruhunu yansıtmaktan uzak” diyerek tepki gösterdi.
“DSG iki güce ayrılabilir”
Öcalan’ın DSG’ye ilişkin değerlendirmeleri aktarılırken, “DSG’nin iki güce ayrılabileceğini; bir bölümünün merkezi orduya entegre olabileceğini, diğerinin ise yerel asayişi sağlamaya devam edebileceğini düşündüğünü” söyledi.
“YPG koşulsuz şartsız tüm silahlarını bırakıp kendini PKK gibi lağvedecek dememiş. Doğru mu?” sorusuna da “evet” yanıtını verdi. Öcalan’ın, “Suriye’deki sistem yine bir diktatörlüğe dönüşecekse tabii ki bu diktatörlüğün bir parçası olmayacaktır Kürt güçlerinin kendisi” değerlendirmesinde bulunduğunu aktardı.
Koçyiğit'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Tutanağa hiçbir dahlimiz ve altında hiçbir imzamız yoktur"
"Bizim üç üye olarak altına imza aldığımız 16 sayfalık bir tutanak vardı ve bu tutanak Meclis Başkanlığına teslim edildi. Bu yeni çıkan ve özet diye ifade edilen tutanağa hiçbir dahlimiz ve altında hiçbir imzamız yoktur. Bu metnin dizaynında hiçbir dahlimiz yoktur. Bilgisine de sahip değildik, dün öğrendik. Biz imza altına alınan 16 sayfanın Komisyon’a ve kamuoyuna açıklanması gerektiğini düşünüyorduk. Bu bizim imzayla sunduğumuz tutanaktan süzülerek kendilerince çıkardıkları bölümün, Sayın Öcalan’ın bir bütün olarak görüşlerini ve görüşmenin ruhunu yansıtmaktan uzak olduğunu ifade edebiliriz. Sayın Öcalan birçok başlıkta derinlikli değerlendirmeler yaptı. Biz birebir kendi cümleleriyle yaptığı değerlendirmelerin Komisyon’a yansıması gerektiğini düşünüyoruz. Ama burada bir alıntılama ve dolaylama üzerinden aktarım yapılmış. Yapılması gereken kendi cümlelerinin direkt kamuoyuna ve Komisyon’a aktarılmasıydı. Burada bir yöntem yanlış olduğunu düşünüyoruz. Çok derin yaptığı değerlendirmeler bir iki cümleyle ve bağlamını yansıtmayacak şekilde özete konulmuş durumda. Bu yöntem doğru değil ve biz de bunu kabul etmiyoruz. Bizim altına imza attığımız 16 sayfalık tutanağın kamuoyuna açıklanması talebimiz baki. Bu talebi dünkü Komisyon toplantısının ardından Meclis Başkanlığına ilettik. Hala bunun yapılmasını bekliyoruz yani."
"Öcalan’ın Suriye konusundaki geniş değerlendirmesi ‘özet’te yok, Şara konusundaki vurguları hiç konulmamış”
"Suriye bağlamında yaptığı değerlendirme çok genişti. Üniter devlete karşı olmadığını ama Suriye’nin demokratik olması gerektiğini, yerel demokrasinin olmazsa olmaz olduğunu, Şara'nın bugün dönüştüğünü söylediğini ama bu dönüşüm demokratik bir dönüşüm olmazsa bir demokrasi Şara’nın da bir diktatöre dönüşeceğini ve Suriyelilerine yeniden acı getireceğini çok açık ve net bir şekilde söyledi. Bu özet metinde bunlara dair hiçbir vurgu yok. Çok sıradan bir değerlendirme var, genel geçer ifade edilmiş. Oysaki bu, kamuoyunun en fazla merak ettiği başlıklardan birisini oluşturuyor. Koşullar oluştuğu zaman Suriye meselesinin çözümüne de katkı sunabileceğini söyledi örneğin. O da tam anlamıyla özet metne yansımış değil."
"Gerçekten niyeti bilmiyoruz. Neden böyle yapıldığına dair bir fikrimiz yok. Ama yapılanın yanlış olduğunu biliyoruz. Burada çok ciddi bir yöntemsel bir sorun yaşıyoruz. Kamuoyundaki birçok tartışma açısından bugün en şeffaf olunması gereken gün. O görüşmeyi ve tutanağını kamuoyuna ve Komisyon’un bilgisine sunmamayı gerektirecek hiçbir durum yok bizim açımızdan."
“YPG’nin de kendini PKK gibi lağvedeceğini söylemedi”
Koçyiğit Öcalan'ın YPG'nin feshine ve DSG'nin Suriye entagrasyonuna ilişkin "Öcalan YPG koşulsuz şartsız tüm silahlarını bırakıp kendini PKK gibi lağvedecek dememiş. Doğru mu? sorusuna "Doğru" diyerek yanıt verdi ve şunları söyledi:
"Askeri gücün orduya entegre olabileceğini, onun dışında da bölgenin kendi asayiş güçleri olabileceğini söylüyor. Hatta bunu konuşurken “Türkiye’de sanırım bekçiler var” dedi. Bahsettiği şu; bir güç merkezi orduya katılacak bir diğer güç ise yerel savunma hattını yapacak ve asayişi sağlayacak."
"Hayır aslında şöyle; Suriye’de Hafız Esad döneminden bu yana Esad ailesinin hanedanlığına dair bir değerlendirme yaptı. “Bir aile hanedanı oldular. Ve görüyoruz işte Suriye bölgenin en yaralı, en acılı coğrafyası. Bugün de Şara'nın dönüştüğü söyleniyor. Eğer gerçekten dönüştüyse o zaman demokratikleşmenin olması gerekiyor dedi. Ama eğer demokratikleşme olmazsa Şara da bir diktatöre dönüşecektir dedi. Öyle bir durumda neler olabileceğini biliyoruz” dedi. Sayın Öcalan orada, Suriye’deki bütün halkların kendi kimlikleriyle katılabilecekleri demokratik bir sistemi kastetti. Ama bunun olmaması durumunda olacak şeyi de açık ve net söyledi; bir diktatörlük. Yani başka bir Esad yönetiminin yeni bir isimle, yeni bir formülle devamı.
Sonuçta Sayın Öcalan’ın genel değerlendirmeleri Türkiye açısından da Suriye açısından da Kürt halkı açısından da hep demokrasi vurgusu içeriyor. “Demokratik cumhuriyet” derken de böyle, “demokratik komüner birliği” derken de… Yani demokrasi onun olmazsa olmaz gördüğü temel bakış açısını oluşturuyor. O anlamda Suriye’deki sistem yine bir diktatörlüğe dönüşecekse tabii ki bu diktatörlüğün bir parçası olmayacaktır Kürt güçlerinin kendisi.
Çok açık ve net bir şekilde şunu söyleyebilirim; demokratik bir Suriye. O zaman burada askeri bir sorun da kalmayacaktır. Yani YPG orduya mı entegre olmuş yoksa asayiş mi olmuş hususu ikinci, üçüncü, dördüncü gündem olacaktır. Çünkü zaten demokratik bir birlik sağlanmış olacaktır."
Şara ve diktatörlük uyarısı
"Kendi kafasında tasarladığı bir demokratik dönüşüm hedefi var ve bunu Kürtlerin olduğu bütün coğrafyalar için öneriyor açıkçası. Bu çerçeveden bakılınca Türkiye kamuoyunun çok öncelediği silah meselesi aslında orada bir detaya dönüşüyor. Yani asıl meselenin özünü biz kaçırarak tartışıyoruz. Sayın Öcalan bir kez daha bize “Meselenin özüne dönün” çağrısı yaptı aslında. Meselenin özü orada nasıl bir sistem olacağı. “Şara dönüştüğünü söylüyor. Bu dönüşüm demokratik olacaksa hay hay, bir sorun yok. Ama bu demokratik bir dönüşüm değilse götüreceği yer diktatörlüktür. O diktatörlüğün altında da hiç kimsenin yaşama şansı yoktur” diye bir belirlemede bulunmuş oldu."
"Koşullarının değişmesi gerektiğini söyledi"
"Süreci ilerletebilmesi için koşullarının değişmesi gerektiğini söyledi. Biz de zaten bunu söylüyoruz. Mevcut koşullarda süreci yürütmenin zorluğu açık ve net. Çok güvenlikli bir cezaevinde bulunuyor ama çok temel, çok tarihsel bir meselenin çözümü için çalışıyor ve çabalıyor. Bunun için çalışma koşullarının düzenlenmesi gerektiğini ifade etti. Biz de zaten hep söylüyoruz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘umut hakkı’ kararı var. Konsey de karar aldı. Bu ilkenin tanınması gerekliliği bizim açımızdan çok açık ve net."
"Sayın Öcalan “Benim görüşmem gerekir. Ancak görüşerek, konuşarak süreçler yürür. O anlamda benim tabii ki Kuzeydoğu Suriye’nin yönetiminde bulunanlarla iletişim olanaklarımın artması gerekir” dedi. Ama detay vermedi."
Besê Hozat'ın açıklamaları
Koçyiğit, geçtiğimiz günlerde KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat'ın yaptığı "Af değil, özgürlük yasaları istiyoruz" açıklamaları etrafında oluşan tartışamalara dair şu sözleri kaydetti:
"Biz sonuçta siyasi alandayız, demokratik siyaset yürütüyoruz ve o süreci gerçekten büyük bir hassasiyetle yürütüyoruz. Ama tabii ki bu sürecin elinde silah tutan bir tarafı var, bir tarafı da devlet. Bu anlamıyla karşılıklı yaptıkları açıklamalara bizim bir şey deme şansımız yok açıkçası. Bugün siyasetin inisiyatif geliştirmesi gerekiyor. Siyaset nasıl inisiyatif geliştirir? Gereğini yaparak, süreci ilerleterek, elini gerçekten taşın altına koyarak, sorumluluk alarak, özellikle de sürecin gereklerini yerine getirerek. Bu tarz açıklamaların olması istenmiyorsa, burada siyasetin sorumluluk alması gerekiyor. Bakın aylar geçmiş…11 Temmuz'un üzerinden kaç ay geçmiş, hala silah bırakanın geleceği bir siyasal ve hukuksal zemin yok. Hangi hukuksal rejime tabi olacaklarına dair en ufak bir belirti yok. Onun için ona buna kızmaktan ziyade bence biz siyaset kurumu olarak neyi hızlı yapmalıyız, neyi ivedilikle yapmalıyız onu konuşmalıyız. Normalde ekim ayı başında sürecin tamamlanması, raporun ve yasa taslaklarının genel kurula sunulmuş olması gerekiyordu. Biz daha raporun çerçevesini dün tartışabildik. Uzayan her şeyin en nihayetinde süreçte gerilimler yaratacağını görmemiz gerekiyor."
"Bir diyaloğumuz var ama bu bizim, Cumhur İttifakı’na eklenmemiz olarak okunamaz"
DEM Parti'nin iktidarla birlikte göründüğü eleştirilerine de yanıt veren Koçyiğit şunları söyledi:
"Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz ve bu nedenle bize haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Hem bize hem de DEM Parti’ye oy veren halkımıza haksızlık yapıldı. Çünkü biz en zor zamanlarda kolayı tercih edebilecekken o kolay tercihlerle de yol alabilecekken ya da iktidarın parçası olabilecekken her zaman ilkesel tutumlar sergilemiş bir partiyiz. Bunun bedelini de çok ağır ödemiş bir partiyiz. Hala arkadaşlarımız, yoldaşlarımız ya cezaevinde ya sürgünde. Ülkeyi demokratikleştirmek için mücadele etmek gerekiyor. Şu anda ülkeyi demokratikleştirecek çözüm süreci nedeniyle iktidarla bir diyaloğumuz var, bir tartışmamız var. Ama bu bizim, Cumhur İttifakı’na eklenmemiz olarak asla okunamaz.
Biz hala mecliste gelen bütün yasalara “hayır” oyu veriyoruz. En sert muhalefeti yapıyoruz. Bütçe görüşmelerinde en sert muhalefeti, en içerikli muhalefeti yapıyoruz. Ortada bu kadar hukuksuzluk varken, antidemokratik uygulamalarla yola devam edilirken, biz bu ittifakın nasıl parçası olabiliriz? Ama bir çözüm imkânı varsa, onu sonuna kadar zorlamaya çalışıyoruz. Demokratik muhalefetle beraber bu devletin demokratik dönüşümünü sağlamak, demokratik bir cumhuriyetin inşasını sağlamak için çalışıyoruz. Hükümetle çözümü konuşmak, Kürt sorunu demokratik çözümü için bir araya gelmek, hükümete eklemlenmek ya da o ittifaka eklemlenmek değildir."
"Bizim masamıza gelmiş bir anayasa tartışması yok"
Koçyiğit yeni anayasa tartışmalarına dair ise şunları söyledi:
"Tabii ki bu süreç yürürken birilerinin başka ajandaları olabilir. Bu süreci başka çıktılarla kazanıma dönüştürmek isteyebilirler. Bizim bunu bilme şansımız yok. Ama bu konuda bize gelmiş hiçbir talep yok. Bu başlıkta bizim masamızda olmuş hiçbir tartışma da yok. Bizimle hiçbir temasta “Bunu bir ittifaka dönüştürelim, bunu işte bir seçim ittifakına çevirelim, bu süreci kotaralım sonra başka şeyler yapalım” gibi hiçbir gündem konuşmuş değiller. Anayasa tartışması örneğin bizim hiçbir zaman masamıza gelmedi. 12 Eylül bakiyesi bir anayasa var ve evet bundan kurtulmak lazım. Ama muhalefetin içinde olmadığı, toplumun katılımının sağlanmadığı, toplum karşıtı bir anayasaya bizim onay vermemiz asla mümkün değil. Biz her zaman söyledik; anayasayı değiştirmeden önce anayasanın değiştirilmesinin koşullarını sağlamak gerekiyor. Şimdi, ana muhalefet partisi böyle bir süreç içinde olmayacağını söylüyor, diğer partiler olmayacağını söylüyor. O zaman nasıl olacak bu anayasa? AKP’nin, Cumhur İttifakı’nın mutfağında pişip önümüze gelen bir anayasaya bizim onay vereceğimizi düşünmek bizi tanımamaktır."
"AK Parti’nin bu süreci oy kaygısından bağımsız yürüttüğünü hiç düşünmedim"
"Ben iktidarın, iktidarda kalıp kalmamaktan bağımsız olarak bu süreci yürüttüğünü hiç düşünmedim. Hâlâ da düşünmüyorum açıkçası. Mesela bunu MHP için düşünürüm. Oy kaygısı gütmeden süreci yürüttüklerini, sürece samimiyetle sahip çıktıklarını ve çok ciddi bir aldıklarını da görüyorum açıkçası. Ama bunu AKP için söylemek mümkün mü? Hayır. AKP bu süreci, seçim tartışmalarından, oy kaygısından, taban kaygısından azade mi yürütüyor? Hayır. Aynısı CHP için de geçerli."
"CHP ile ilgili konuları detaylandıracak zaman olmadı"
"Sayın Öcalan’ın CHP’ye yönelik görüşlerini geçmiş süreçte bizim heyetimize değerlendirdiğini biliyoruz. Ama bizim gidişimizde bu konuları bu kadar detaylandıracak zaman olmadı açıkçası. Hem yürüyen yargı kararları üzerinden onun hukuksuzluklara bakışını hem CHP’ye yönelik operasyonları konuşma şansımız olmadı. Bu sorduğunuz “darbe mekaniği” noktasında Sayın Öcalan geçmişte Erbakan ve Özal ile yürüttüğü süreçlerin akamete uğradığını yine 2015’teki sürecin akamete uğradığını hatırlatarak bu sürecin de risklere açık olduğunu söyledi. Yani yaptığı çok daha genel bir değerlendirmeydi. Ama görüyorsunuz bu sürecin de başarısız olmasını isteyenler boş durmuyorlar. “Her şey bitti, ortam süt liman, artık her şeye hakimiz” gibi bir yerden bakmamak gerektiğine ilişkin diye bir genel uyarı olarak kayıtlara geçirmek daha doğru olabilir."
"Süreç karşıtlığını iktidar kendisi üretiyor"
"Türkiye’de süreç karşılığı dair bir hat olduğunu biliyoruz ki normalde bu hattın ürettiği çok bir argüman yok. Ama bunu hükümet kendi üretiyor. 19 Mart’ta başlayan operasyonlar, basına yönelik hukuksuzlukların kendisi, kayyımlardan geri adım atılmaması, ‘kent uzlaşısı’ gibi garabet davalar açmak…işte bu argümanların her birini de bizzat hükümetin kendisi üretiyor.
"Demirtaş'ın çıkması gerekir"
Şimdi bu argümanların üzerine bir de kamuoyunda bu kadar beklenti yükselmişken, zaten 2016’dan beri hiçbir suç olmadan cezaevinde tutulan Sayın Demirtaş ve diğer arkadaşlarımızın tutukluluğunun devamını sağlayacak yeni yollara tevessül etmenin kendisi tam da buna hizmet ederler. Sayın Demirtaş şu an bizim yanımızda olmalıydı, bu süreci topluma anlatmalıydı, barışı birlikte konuşmalıydık, barışı birlikte anlatmalıydık. Sonuçta çok etkili bir aktör bu siyasal hareketin içerisinde. Aynı zamanda Türkiye'nin çok farklı çevrenin tarafından da sevilen, sayılan, önemsenen bir aktör. Şimdi dışarıda bu süreç için canla başla çalışması gerekirken onu ısrarla cezaevinde tutmanın kendisi tam da süreçte suları bulandıran, akılları karıştıran, güvensizliği derinleştiren ve süreç karşıtı olan güçlerin eline de çok ciddi bir argüman veren bir durum. Gerçekten bundan ne murat edildiğini anlayamıyoruz. Akıl tutulması. Burada sürecin selametini gözetsek, Sayın Demirtaş’ın çıkması gerekir."
"CHP heyete üye vermiş olsa daha çok kişi bilgilenmiş olacaktı"
"Açıkçası samimiyet tartışması birazcık subjektif bir tartışma olabilir. Ama bugün bu meselede muhalefetin de payının olduğunu ifade edelim. Muhalefet partileri en başta demokratik denetim yetkisi nedeniyle bile heyete üye vermiş olsalardı, bugün çok daha farklı bir pozisyonda olabilirdik açıkçası. Bu tablo da ortaya çıkmayabilirdi."
"Yeni Yol Grubu'nun tavrı şaşırttı"
"Yeni Yol Grubu'nun tavrı şaşırttı çünkü üç partinin genel başkanlarının da kamuoyuna İmralı’ya gitmekle ilgili açıklamaları vardı. Özellikle de Sayın Ali Babacan gidilmesi gerektiğini ilk söyleyenlerden biriydi. Davutoğlu da yine aynı şekilde söyledi. Biz de temaslarımızda gidilebileceğine dair geri bildirim alıyorduk. Hiç “gidilmesin” gibi bir izlenim almadık yani. Şimdi konuşmalardan edindiğim izlenim ise meseleyi parti kurullarından geçiremedikleri yönünde. Biraz orada herkesin dönüp yeniden aynı yere hapsolduğuna dair bir izlenimim var; taban hassasiyetine. Oysaki böyle süreçler taban hassasiyetini aşmayı gerektiren süreçlerdir. Bizim tabanımızda da dünya kadar hassasiyet var. Ama biz hassasiyetlere takılarak, hassasiyetleri süreçlerin önüne koyarak gerçekten bu toplumun geleceğini nasıl inşa edileceğiz ki? Bugün eğer bir hassasiyetimiz olacaksa bence o hassasiyetimiz ortak olmalı ve o da barışı kurma hassasiyeti olmalı. Kürt sorununun demokratik çözümü hassasiyeti olmalı. Bunun dışındakilerin hepsi seçim kaygısı ve oy kaygısıyla ilgili hassasiyetler olur ki ben onun yeniden barışı ıskalamak gibi riskler doğurabileceğini düşünüyorum. Bunları bir yere kadar anlamakla beraber asla kendi adıma hak vermediğimi ifade etmeliyim."