Van Gölü'nde yaşayan tek balık türü olan inci kefalinin avlanması, her yıl 15 Nisan ile 15 Temmuz arasında yasaklanıyor. Bu dönemde inci kefalleri, yumurtalarını bırakmak için göle akan tatlı sulara doğru göç ediyor. Ancak bu zorlu göç yolculuğunda, küresel ısınma ve insan faaliyetlerinin yarattığı birçok engelle karşılaşmak zorunda kalıyor. Bu engellerden biri de gölü çevreleyen kum ocakları ve akarsular üzerine kurulu olan hidroelektrik santralleri.

Üzerinde kum ocaklarının yoğun olarak bulunduğu ve inci kefali balıklarının üremek için göç ettiği akarsulardan biri de Van'ın Özalp ilçesinin kuzeyinde bulunan Pirreşit ve Ahta dağlarının kaynak sularının birleşmesiyle oluşan Karasu Çayı. 130 kilometrelik uzun bir yolculuğun ardından Sarımehmet Baraj Gölü'ne ulaşan çay, Değirmenözü, Koçköy ve Satıbey köylerine hayat veriyor. Adıgüzel, Kasımoğlu, Otluca ve Gülsünler köylerini geçtikten sonra Karasu Çayı, kirlenmiş halde akışını sürdürüyor. Bu çay, inci kefalinin üreme alanının yanı sıra siraz balığı, çöpcü balığı ve aynalı sazan gibi diğer balık türlerinin doğal yaşam alanı olarak önem taşıyor. Karasu Çayı, Çitören köyü sazlığından geçerek son olarak Van Gölü'ne ulaşıyor.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fazıl Şen, Karasu Çayı üzerinde kurulu olan kum ocaklarının yol açtığı tahribata ilişkin, "Suyun dibine çöken kil, silk ve mil, balık yumurtalarının üzerini 6-7 cm kadar kapatıyor ve bu durum binlerce balığın yok olmasına sebep oluyor" şeklinde konuştu. Prof. Dr. Şen ayrıca, inci kefalinin göç dönemiyle inşaat sezonunun aynı zamanlara denk gelmesi nedeniyle kum ocaklarının daha aktif çalıştığını vurguladı.

Şen, kum ocaklarının, akarsuların tabanlarını tahrip ettiğini ve sadece kum alınan bölgelerde değil, diğer alanlarda da olumsuz etkilere sebep olduğunu belirterek şöyle konuştu:

“Kum alınmaları sonucunda erozyonlar meydana gelir. Erozyon yaşanmayan bölgelerde dahi, kum ocaklarından taşınan kumlar Van Gölü gibi su kaynaklarına taşınıp orada birikir, göl tabanını doldurur. Bu nedenle, kum ocaklarının zararlarını araştırmak amacıyla bir doktora tezi yazdık. Ayrıca, gözlemlerimiz doğrultusunda bu konuyu ilgili kurumlara zaman zaman bildiriyoruz. 2000'li yıllardan önce kum ocaklarıyla ilgili raporlar hazırladık ve bu raporlarda, kum ocaklarının nehir yataklarından ne kadar uzak olması gerektiğini ve ağaçlandırma çalışmalarının mutlaka yapılması gerektiğini vurguladık. Ancak, sonraki çalışmalarımızda gördük ki, bu önerilere hiç uyulmadı. Bilgim dahilinde sadece 2-3 adet ruhsatlı kum ocağı bulunmaktadır. Sonradan ruhsat alıp almadıklarını bilmiyorum.”

Üreme döneminde avlanma yasağı getirilmesi doğru bir adım olduğunu ama yeterli olmadığını belirten Prof. Dr. Şen, “Genel anlamda, akarsulara giren balıklar yumurtalarını bıraktıktan sonra yapılan bu faaliyetler, yumurtadan çıkan yavruların hayatta kalma şansını önemli ölçüde azaltmaktadır. Bu durum da balık popülasyonunu ciddi şekilde etkilemektedir” dedi.

Van Çevre Derneği (ÇEVDER) Başkanı Ali Kalçık da Van Gölü balığı inci kefalinin, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu söylüyor. Kalçık, Van Gölü balığının korunması yönünde alınan önlemler yeterli olmadığını belirterek, “Balığımız, küresel ısınmadan ve yanlış su politikalarından kaynaklı çok ciddi bir tehdit altındadır. Geçtiğimiz kış, büyük ölçüde kar yağışı oldu. Mart ayından bugüne kadar da hemen hemen her gün yağmur yağdı. Fakat buna rağmen Van Gölü’nde ciddi bir çekilme söz konusudur. Özellikle Erciş ilçemizde, kot farkından dolayı yer yer 5 kilometreye kadar çekilmeler olduğu gözlenebiliyor. Böyle büyük bir sorunun olduğu bir yerde, bir de havzadaki 102 akarsuyun önemli bir kısmı kurumuş durumdadır. Önemli bir kısmının da debisinde çok ciddi bir düşüş yaşanmıştır. Üstelik bu akarsular hem Van Gölü’nün can damarlarıdır hem de inci kefali balığının üreme alanlarıdır” dedi.

Nisan ayının ortasından itibaren akarsulara yumurtalarını bırakmak için göç eden balıkların dönüşünün imkansız hale geldiğini belirten Kalçık, şöyle konuştu:

"Hem oksijen hem de su yetersizliğinden dolayı böyle vahim bir sorun yaşanıyor. Küresel iklim değişikliğinden dolayı, 1 metreküp yağışa karşın 3 metreküp buharlaşma oluyor. Belki de tarihte ilk kez böyle bir durum yaşanıyor. Su, bütün canlıların ortak hakkıdır. Fakat Devlet Su İşleri (DSİ), suyun hakkını kendinde görüyor. DSİ’nin, tarım için suyu pazarlamasından kaynaklı ciddi bir su kaybı var. Zilan Nehri üzerinde bulunan bir barajda, kış ayları boyunca su tutulmadı. Sadece, barajı işleten firma enerji üretsin diye, su oraya verildi. Şimdi baktığınızda, hem Zilan hem de diğer nehirlerinde su yok denecek kadar azdır.”

Editör: Viyan Orhan