“yol bir yere gitmez

o bir durma biçimidir

yol yoluyla gidebilir yâre

yoldan çıkabilir apansız

ve ömür bitebilir yoldan önce

ama yol bir yere gitmez

o bir durma biçimidir

yaşamak

hızlı bir ölme biçimidir”

Yolu bu şekilde tarif ediyor Yılmaz Erdoğan. Erdoğan'ın bu şiiri en çok bizi anlatıyor gibi. O da yolları durma biçiminden öteye gitmeyen bu memleketin bir çocuğu. Yıllarca bir durma biçiminden öteye geçmeyen bir memleketin çocuğu olmak, hüzünlü ve zor bir iş...

Yol medeniyettir.” diye özlü bir söz vardır. Bir şehri medeni yapan, medeniyetle arasında köprüler kuran yapıdır yol. Bugün dünya üzerindeki en medeni, en gelişmiş sayılan şehirler yolları ve ulaşım ağının kusursuz olmasıyla ön plana çıkmaktadır. En geri kalmış sayılan şehirler ise yollarının bakımsızlığı, hizmet şartlarının eksikliğiyle ön plana çıkmaktadır. Yol gelişmedi mi memleket de gelişmiyor.

Bu ülkenin doğusundan batısına bir otobüs yolculuğu yaptığımızda yol gerçeği yüzümüze bir tokat gibi çarpmaktadır. Doğudan batıya gidildikçe yolun hizmet verme kalitesi artarken, batıdan doğuya geldikçe yolun hizmet verme kalitesi düşmektedir.

Hakkâri’de yaşayan birinin başı yollarla hep derttedir. Bu yüzden Hakkâri hikayelerinde yollar kendini en çok tekrar ettiren mekan unsuru olurken, Hakkâri şiirlerinde de en güçlü imge olmuştur.

Sonu acıyla, hasretle, ölümle biten hikayelerde gözler yollardan gelecek bir iyi haberi bekleyip durur bu memlekette.

Hakkâri coğrafyası Türkiye’deki diğer bütün yerlerden daha zorlu bir coğrafyadır. Bir coğrafyaya zorlu demenin en önemli sebebi oraya ulaşım imkanlarının kısıtlı olmasıdır. Ulaşımın zorlu ve kısıtlı olduğu coğrafyamızda yolların çoğu zaman kapalı olması trajik ve inkar edilemez bir gerçekliktir.

Hakkâri denince akla ilk gelen mevsim kış mevsimidir. Bu mevsimin en şiddetli yaşandığı yer ise Yüksekova'dır.

Yüksekova'da bugünlerde kış mevsiminin kalbinde yaşadığımız bir dönem geçiriyoruz. Kar yağışının çokta yoğun olmadığı bir kış mevsimi geçirmemize rağmen yolların durumu hiçte iç açıcı bir görüntü verememektedir maalesef. Bu şehrin yolları iklim şartları düşünülerek yapılmıyor. Dayanıklı malzeme kullanılmadığı gibi yılın büyük bir bölümünü yağışlı geçiren bu memlekette eriyen kar sularını tahliye edecek bir kanal sistemi de mevcut değildir.

Özellikle şehir merkezinin kalbi olan çarşı merkezimizdeki caddenin altından geçip dereye boşaltım yapacak geniş bir kanal sistemi kurmak mühendislerin aklına hiç mi gelmez? Belediyenin bunu düşünecek yetkinliği yıllardır neden olmadı? Şehircilikten ve iklimden anlayan bir mühendislik çalışması yapmak bu kadar mı zor? Ya da kanalizasyon sisteminde böyle bir ayrıntı düşünülmüşse neden çarşı ortasındaki su gölleri akıp gitmiyor da saatlerce hatta günlerce orada birikinti oluşturuyor?

Küçük bir kar yağışında bile Arap saçına dönen yollarımızda bırakın trafiğin akması, yayaların yürümesi bile zorlaşmaktadır. Bir de üstüne su birikintileri yürümeyi imkansız bir hale getiriyor. Kar yağdığında bu şehir felç olma noktasına geliyor. 

Diğer şehirlere göre avuç içi kadar bir yer olan çarşımızdaki küçük bir kar yağışı günlerce temizlenemiyor. İş makinelerinin yanında belediyenin iş makinesi giremeyen kaldırımları temizlemek için neden bir kar küreme ekibi yok? Varsa neden çarşının herhangi bir noktasında çalıştıklarını görmüyoruz? Yılın sıcak mevsiminde tabure işgalinden yürüyemediğimiz kaldırımlarda, yılın soğuk mevsiminde buzda yürümek bir kader olmamalı.

Bugünlerde çarşıya çıkıp sadece bir gözlemci gözüyle baktığımızda, yıllardır çarşı yolları konusunda bu şehirde hiçbir şeyin değişmediğini ve şehirdeki suskun bekleyişin büyüdüğünü görürüz. Yolun bir durma biçimi olmaktan öteye geçemediği bu şehirde, şehir de bir durma biçimi olmaktan öteye geçemiyor ve bu şehrin insanı ömür tüketmekten başka bir şey yapamadı, yapamıyor. Durma biçiminden, susma biçiminden, ölme biçiminden öteye...

“yol bir yere gitmez

o bir durma biçimidir

her garantiyi istersin hayattan

oysa ölümle yaşam arası

uzun malum ince bir yol

bir yere gitmez

o bir ölme biçimidir

yol bir yere gitmez

o bir susma biçimidir

soğuk bir taşıtın uğultusunda”