"Kent hayatının şikayet edilen yönlerinin  başında nüfus yoğunluğu ve trafik-park sorunu gelir. Sınırlı bir alanda bulunan insan ve araç yoğunluğu çoğu zaman şehir hayatını felce uğratan sorunların başında gelir. Bu yoğunluğun en çok yaşandığı alanlar ise kaldırımlar ve yollardır. Bir şehrin önemli iki ana hizmet damarıdır bunlar.

İnsan ve araç yoğunluğunun çok arttığı günümüzde aracınızla bir şehrin merkezine giriş yaptığınızda aklınızdan geçen ilk şey arabanızı nereye park edeceğinizdir. Çünkü büyük şehirlerde park sorunu diye büyük bir sorun vardır.

Günümüzde insan ve araç sayısındaki hızlı artış sonrası şehirleşmenin geç başladığı, ulaşım ağının yetersiz kaldığı, şehir planlamasının iyi olmadığı ve yapılaşmanın dar alana sıkıştırıldığı küçük şehirlerde de bu sorun giderek artmakta ve yeni sıkıntılara yol açmaktadır.

Yaşadığımız şehirde son yıllarda araç sayısı epey artmış ve beraberinde ciddi bir park sorununu getirmiştir. Özellikle çarşının ana arterlerinde sürekli yaşanan trafik sıkışıklığı günlük hayatımızı çileye çevirmektedir.

Lakin hayatımızı çileye çeviren durum yalnızca araç sayısının çok artması, yolların ve park alanlarının yetersizliğiyle açıklanamaz bir durumdur. Bu araçların çarşının hemen her yerinde kural dışı, gelişigüzel ve keyfi park edilmesi ve trafik akışını engellemesi durumu sorunun büyük bir parçasını oluşturmaktadır.

Bazı sokaklarda bu düzen gelişigüzel olmaktan çıkıp çirkin bir görüntüye dönüşmekte; iki sıra, üç sıra halinde park edilmiş hatta bazen yol ortasına bilinçsizce park edilmiş araçlara bile rastlanmaktadır.

Çarşımızın bütün yolları tek sıra araç parkı için yeterli imkanlara sahipken insanlarımız elbette araçlarını çarşı merkezine park edeceklerdir. Fakat kuralsız ve keyfi değil.  Düzenli ve sağlıklı bir çarşı hayatı için bir kurallar silsilesinin olması elzemdir.

Yıllarca şehir halkı olarak hep son model araçlarımız ile övünüp durduk. Hatta dışarıdan şehrimize misafir olarak veya iş için gelen insanların dikkatini çeken durumların başında bu lüks araç mevzusu gelmiştir. Bu şehir halkı olarak asıl övünmemiz gereken durum: insanı, hayvanı hatta cansız bir varlığı bile rahatsız etmeyecek bir trafik adabına sahip olma durumu olmalıydı oysa.

Bu güzel şehir bizden ilgi ve merhamet bekliyor. Bu şehrin; insanı, hayvanı, taşı, toprağı, suyu, yolu, kaldırımı bizden şehir hukukuna uygun davranmamızı bekliyor. Kendi şehrimizden bu hukuku esirgemeyelim.

İnsan ve şehir aynı kaderi paylaşan iki yoldaştır. İnsanlar gibi şehirlerin de bir ruhu vardır. Bu ruh yıllar boyunca şehrin mekanlarında yaşar ve varlığını hissettirir.

Yaşadığımız bu şehrin çarşısını doya doya ve ibret nazarıyla gezebilmek için bayram günlerinin gelmesini dört gözle bekleriz. Çünkü bu şehrin ruhunu en çok hissettiğimiz ve nefes alarak sokaklara çıkabildiğimiz nadir bir zaman dilimidir bayramlar.

Normal zamanlarda dar diye çokça şikâyet ettiğimiz şehir sokaklarının ve kaldırımlarının aslında sandığımız kadar dar olmadığını gözlemleme zamanıdır bayramlar. Günlük yaşantımızda esnafın ve araçların işgalinden yürüyemez durumda olduğumuz çarşı sokakları ve kaldırımlar bayram günlerinde özgürlüğüne kavuşur ve kısa bir süreliğine de olsa bu özgürlüğün tadını çıkarır.

Bu kısa zaman diliminde Yüksekova çarşısındaki cadde ve kaldırımların boş hali insan gözüne birçok manzara sunar. Bu güzel şehrin sakinleri olarak bizler de bundan ziyadesiyle nasibimizi alırız.

Yitirmek üzereyiz bayramları...

Artık yorgun kaldırım taşları, düzensiz dükkan kepenkleri, esnafın kendi mülkü saydığı kaldırıma sığmayan teşhir malzemeleri, bakımsız ağaçlar, toz biriktiren küçük su kanalları, yıpranmış çöp kovaları, yapımı bitmeyen inşaatların çeşit çeşit malzemeleri, bir iş için açılmış ama bir türlü kapatılmamış irili ufaklı çukurlar var bu manzarada...

Bütün bunlara rağmen bizi eskiye götüren ve çocukluk sevincini derinden hissettiğimiz mekânlar da var elbette. Sineması olduğunu büyüklerimizden duyduğumuz Eski Sinema Sokağı’mız ve hemen bitişiğindeki Eski Sebze Hali’miz, Kebapçı Celal Usta’nın yıllar içinde birçok yer değiştiren tabelası ama değişmeyen kokusu, Sobacılar Sokağı, Kesici Pasajı, Sürekli farklı renklere boyanan Esen Hotel ve daha niceleri...

Tek ortak alanımız olan çarşımız, eski ve yeniyi bir arada gözler önüne seren rengarenk bir seyir alanı niteliğindedir. Yüksekova çarşımız, gören gözler için şehir insanımızın yıllar içinde geçirdiği değişimin ve psikososyolojik gerçekliğimizin bir aynasıdır.

Tarihteki örneklerinden biliyoruz ki önce şehirler yapılır sonra yerleşilirdi. Ancak biz önce yerleştik(göç ettik) sonra estetiğini ve yarınını pek düşünmeden günlük ihtiyacımızı karşılayacak şehirler yapmaya çalıştık, çalışıyoruz. Fakat olması gerekeni yapamıyoruz bir türlü. Eklemeyle ortaya çıkan kentsel çirkinlikler ortadadır.

Şehrimizi; insanlarımızın rahatça yaşayacağı, nefes alabileceği, daha temiz, daha keyifli zaman geçirebilecekleri, kaldırımda rahat yürüyebilecekleri ve park sorunu yaşamayacakları bir forma sokamadık maalesef.

Şehri yönetenlerin böyle bir derdinin olmamasına mı, yoksa şehir ahalisinin mevcut durumu kanıksamasına mı yanalım...

Sahi bu şehre gerçek bayramını ne zaman yaşatacağız?"