Gece yatağıma uzandığımda zihnim bir yarış pistine dönüyor. “Ya yarın işler istediğim gibi gitmezse? Ya sınavda hata yaparsam?” gibi düşünceler birbiri ardına geliyor. Kalbim hızlanıyor, nefesim daralıyor… Tanıdık geliyor mu? İşte kaygı, hayatımızın sessiz misafiri.
Kaygı aslında bize zarar vermek için değil, bizi korumak için var. Ama bazen kapımızı gereksiz yere çalıyor ve yaşamımızı zorlaştırıyor. Peki, bu sessiz misafirle nasıl barışabiliriz?
İlk adım: Derin nefes almak. Kaygı bastığında nefesimiz hızlanır, kalbimiz hızlı atar. Birkaç derin nefes, sanki zihnimize “Sakin ol, her şey yolunda” mesajını gönderir. Basit ama etkili.
İkinci adım: Düşüncelerimizle dost olmak. Kaygı çoğu zaman “ya olursa” senaryolarıyla beslenir. Onları fark etmek ve daha gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmek, kontrol hissimizi geri getirir. “Sınavda başarısız olursam ne olacak?” yerine “Elimden geleni yapacağım” demek bile fark yaratır.
Üçüncü adım: Anda kalmak. Kaygı, bizi hep geleceğe sürükler. Ama küçük bir egzersizle zihnimizi “şimdiye” çekebiliriz: gördüğünüz 5 şey, dokunduğunuz 4 şey, duyduğunuz 3 ses, kokladığınız 2 şey, tattığınız 1 şey… Zihnimiz o an sadece şimdiye odaklanır, geleceğin yükünü bir süreliğine bırakır.
Dördüncü adım: Günlük düzeni korumak. Düzenli uyku, kısa yürüyüşler, sağlıklı beslenme… Basit gibi görünse de beden ve zihin bu küçük alışkanlıklardan büyük güç alır.
Ve son olarak: Gerekirse destek alın. Kaygı çok yoğun olduğunda bir uzmana başvurmak, yalnız olmadığımızı hatırlatır. Yardım almak cesaretin bir parçasıdır, zayıflık değil.
Kaygıyı hayatımızdan tamamen çıkaramayız. Ama onunla barışabilir, onu yönetmeyi öğrenebiliriz. Küçük adımlar, nefes ve farkındalıkla kaygının gölgesini hafifletebiliriz.
? Kendine gülümse, derin bir nefes al ve unutma: Bugün, kaygıya karşı attığın her küçük adım, sana huzurlu bir yarın bırakır. ?