Miladi 2024, Hicri 1445'in sultan ayı Ramazan'a girmek üzereyiz. 11 ayın sultanı Ramazan ayının, bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ederek yazımıza başlıyoruz.

İnsanın kendi bedensel ve ruhsal özünü bir ay boyunca perhize soktuğu, arzularını baskıladığı ve koca bir yılın sonunda yaptığı iyi ve kötü eylemlerin çetelesini tuttuğu ayın adıdır ramazan.

Gücü her şeye yeten, yerden ve gökten sayısız nimetlerle insanlığı bu fani dünyada ağırlayan ilahi varlık, kendi yarattığı ve kulluk beklediği insanoğlundan yılın 12'de 1'inde  gündüz aç kalmasını beklemesinin bir anlamı elbette olacaktır. Bu yüzden tarih boyunca inanan toplumlar ramazan ayının manasına uygun bir atmosferde bu ayı yaşama gayreti içinde olmuşlardır.

Ramazan ayı bir yıl boyunca bozulan toplumsal düzeni rayına oturtma ayıdır. Fakir ve zengin arasında iyice açılan gelir dengesizliğini orta yola sokma ayıdır. Daha çok kazanç hırsının peşine düşüp birbirinden uzak kalan aile bireylerini, komşuları, akrabaları aynı sofrada bir araya getirerek kalplerine iyilik ve merhamet tohumları ekme ayıdır. Dünyaya kapılıp kendinden uzaklaşan insanı, kendine getirme ayıdır. Hırsı, öfkeyi, nefreti ve bütün kötü duyguları bir terbiye süzgecinden geçirip asgari seviyeye indirme ayıdır. Ramazan ayı paylaşmanın tadına varmış bireyler için birlik ayıdır.

Bu dünyadaki mevkii, unvanı, serveti, saltanatı, güzelliği, bilgisi ne olursa olsun, herkesi mutlak şekilde eşitleyen tek bir aydır. Kısacık dünya hayatını ağız tadıyla ve vicdan azabı olmadan yaşanacak hâle getiren kısa bir zaman dilimidir.

Bütün bu söylediklerimiz kendini inançlı olarak addeden bir birey ve kendilerini inançlılar topluluğu olarak tanımlayan bir toplum için olması gerekenlerdir. Ancak günümüz toplumu için çok ayrı bir durum söz konusudur.

Toplumumuzda salgın bir veba haline gelen ve toplumu hızla bir kaosa sürükleyen sosyo-ekonomik ve sosyo-politik krizler ramazan ayını fırsat ve istismar ayına dönüştürmüştür.  İnsanların cebindeki son kuruşu sömürme aracına dönüştürülmüştür ramazanlar.

11 ay boyunca soframızda tüketmediğimiz birçok gıdayı ramazan ayında fazlasıyla tüketir hâle getirildik. 11 ay boyunca yapmadığımız israfı ramazan ayında fazlasıyla yapar olduk. Sade ve sağlıklı olması gereken iftar ve sahur sofralarımız gösterişli ve insan sağlığı için riskli olan her türlü yiyecekle dolup taşıyor.

Ulusal ve yerel çapta bütün argümanlar ramazanda ciddi bir tüketim çılgınlığını teşvik etmek için çalıştırılıyor. Televizyonlarımız, bilgisayarlarımız, cep telefonlarımız, reklam panolarımız, dükkan tezgahlarımız ve ramazan şenlikleri adı altında sergilenen iğrençlikler bedeni aç kalan bireyin nazarına ve ruhuna çirkin bir dayatmada bulunuyorlar.

Yılda bir ay oruç tutmak İslam dininin beş farzından biridir. Bütün farzlar gibi bu farzın da insan için çok yararları vardır elbette. Ancak ibadet kavramının yanında İslam dininin en çok üzerinde durduğu bir diğer kavram “ahlâk” kavramıdır. Belki de İslam Peygamberinin en büyük mucizesi olarak sayabileceğimiz ahlâk...

Ahlâk her davranışın özünde olması beklenen bir kavramdır. Bilhassa bedenin ibadeti olarak nitelenen oruçlu olma hâli, ahlâk kavramını özünde en çok barındıran veya barındırması gereken bir ibadettir. Ahlâk, insanın kendisi dâhil, varlıklarla ve insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür. Ahlak, bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevler bütünüdür.

Maalesef! Bu tanımlara bakınca yaşamakta olduğumuz iklim ile yaşamamız gereken asıl ramazan iklimi birbirini hiç tutmuyor, arada dağlar kadar fark var.

Ramazan ayının başlamasına günler kala et fiyatlarına yapılan fahiş zamlar, ekmek fiyatlarına yapılan zamlar, temel gıda malzemelerinin her kalemine yapılan zamlar ahlâksızlık değil de nedir?

Ramazan ayı özel bir aydır, özellikle ibadet ayıdır. Diğer aylardan farklı olarak kendine ait ibadet ve ritüelleri içinde barındıran bir aydır. Dolayısıyla her açıdan önemli ve istisna bir aydır.

Bütün ibadetlerin özünde Allah rızası aranmalıdır. İçinde bulunduğumuz ramazan öncesi iklimde, Allah rızası nerede acaba? İslam dini ile şereflenmekle övünen biz Müslümanlar bu iklimden razı mıyız? Razı değilsek neden bile bile bunca hatayı ve günahı istikrarlı bir biçimde sürdürüyoruz?

Neden?

Ramazan ayının varoluş sebebiyle taban tabana çatışan bir ramazan iklimine merhaba demek üzereyiz. Yine kendimizi tekrar edecek ve yine “Nerde o eski ramazanlar” klişesine sığınıp hamasi nutuklar atacağız. Fakirin sofrasında siyaset yapıp, zenginin sofrasında şeytana rahmet okutacağız. Çokça hatimler indireceğiz ama asla Kur’ân’ın semalarında uçamayacağız, o ufka varamayacağız. Aklı, basireti ve feraseti terk edip, kahredici şartlara boyun eğeceğiz, tutup bir de kaza ve kaderi mazeret göstereceğiz. Kendi bireysel ve toplumsal hatalarımızın kararttığı bir iklimde geçireceğiz ramazanı. Değişmeyeceğiz, değişmemek için direneceğiz.

Eski ramazanları özlemek dışında bir şey gelmeyecek elimizden. O eski ramazanlar; Ramazan ayının başlangıcında tandırlarının başına geçip ekmek ve yemek pişiren ve pişirdiklerini komşuları ve akrabalarıyla paylaşan annelerimizi hatırlayacağız. Ramazan ayının gerçek kahramanlarıydı onlar. Sıcak ekmeğini karşılık beklemeden, sırf Allah rızası için paylaşan, ramazanın bereketini ve bolluğunu bizlere yaşatan o insanların çoğu göçüp gitti bu dünyadan. Şunca karanlığın ve acımasızlığın ortasında bir başımıza bıraktılar bizleri. Onların gidişiyle iyiliği, güzelliği, sevgiyi, merhameti, paylaşmayı kaybettik. Ruhumuza huzur veren o ramazanları kaybettik, kendimizi kaybettik.

Hoş geldin 11 bir ayın sultanı! Hoş geldin nefhası ve nefesi kesilmiş insanların umut ayı...