Gökyüzünde kara bulutlar dolaşınca, bulutlar arasında korkutucu bir ses ile enerji boşalması oluşuyor ve bu yüksek enerji yeryüzüne şimşek olarak boşaltılıyor. Eğer yağmurlu bir günde dışarıdaysanız ve gürültülü şimşek seslerini duyuyorsanız, muhtemelen ıslanmamak için güvenli bir yerlere sığınırsınız. Sığındığınız yerler ya bir binanın duvar dibi, eğer açık alanda ya da bir parkta iseniz parkın içerisindeki mevcut bir ağacın altına sığınırsınız.
Yağmurdan korunmak için sığındığınız ağaca şimşek düşerse, ağaç dibine sığınan insanların kurtulma şansı hiç yok denecek kadar azdır. Oysaki ağacın kendisi masum ve zararsızdır. Ağaca sığınan insanlar da o ağaca bir şimşeğin düşeceğini hesaba katmadıkları için sonuç ya ölüm ya da sakat kalma ile birebir yüzleşerek öğrenilmiş olunuyor. Orada bulunan insanlar için geç kalınmış ve geç öğrenilmiş, geri dönülmez bir sonuç da yaratabilir.
Bu olayı bugün yaşadığımız, sonuçlarını pek hesap edemediğimiz günübirlik olaylara ve manasız kavgalarımıza benzetiyorum.
Değerli okuyucular, ben bir edebiyatçı değilim; süslü ve güzel cümleler ile edebi bir eser yazmayacağım ya da politik kavramlar içeren siyasi bir yazı kaleme almayacağım. Mesela (epistomoloji ya da iltisaklı) gibi anlaşılması güç kavramlarla dolu bir politik yazıyı da yazmaya niyetim yok. Basit ve düz bir yazı yazacağım; yani içinde bulunduğumuz vahameti öylece (düm dük) yazmaya ve meramımı anlatmaya çalışıyorum.
Son zamanlarda ilçemizde toplumumuzu düşündüren, herkesin derinden üzen, olmaması gereken ve birçoğumuzun anlam veremediği özellikle gençlerin içinde olduğu üzücü olaylar baş göstermeye başladı. Ve bu olaylar sanki birileri tarafından bilinçli bir şekilde düğmeye basarcasına bir anda önüne geçilmez bir hal almaya başladı. Ülkemizde en genç nüfusa sahip Hakkari ili ve Yüksekova ilçemiz birinci sırada yer almaktadır.
Herkesin isteyip sahip olamadığı bir genç nüfusa sahibiz ama ne yazık ki bu genç nüfusumuzun çoğu işsiz ve sabahtan akşama kadar kahve ve kafelerde zamanlarını öldürüyorlar. Binlerce gencimiz şu an orta dereceli okullarda ve dershanelerde eğitim görmektedir. Bu gençler bizim geleceğimiz; ileride kimisi doktor, mühendis, hukukçu ve belki de birer bilim adamı olacak pırıl pırıl parlayan gençlere sahibiz.
Ama aynı zamanda bu gençleri birbirine düşürmek için bazı kirli eller dolaşıyor ve geleceklerini karartmaya çalışıyorlar. Uyuşturucudan tutalım, her türlü ahlaki değerleri ayaklar altına alan bir odak var. Özellikle 13 ve 20 yaş grubu gençler bir şekilde kendilerini bir grubun içinde görme ihtiyacı duyuyorlar. Yalnız kalmayı ya da kendi başlarına takılmayı bir eksiklik olarak görüyorlar. Kendilerini bir grubun içerisinde görme ihtiyacı duyup güçlü hissediyorlar.
Birbirlerine karşı deyim yerindeyse fındık kabuğunu doldurmayacak sudan sebeplerle okul önlerinde ya da sokaklarda birbirlerinin önünü keserek kendince hukuklarını belirleyip racon keserek birbirlerine hat bildiriyorlar. Bu gençler kan bağıyla birbirine bağlı olan amca çocuğu, yeğen, kuzen grupları değil; farklı farklı ailelerin çocuklarının bir araya gelerek oluşturdukları gruplar çetevari bir şekilde hareket ediyorlar.
Ve en kötüsü de birçok gencin arka cebinde ya bir bıçak ya da (beş parmak) denilen bir alet bulunduruyorlar. En ufak bir öfkede hiç düşünmeden birbirlerine karşı bıçak sallayabiliyorlar.
Birkaç gün önce sokakta bir grup öğrenciye denk geldim. Hal ve hareketlerinden şüphelendim, kavgaya hazırlandıkları her hallerinden belliydi. Dağılıp gitmelerini söyledim. “Biz maça gideceğiz, bir sorun yok.” dediler. Bir yandan da telefonla kavga edecekleri grubu çağırıyorlardı. Bir dakika sonra karşı taraftan gelen gençler birbirlerine sözlü sataşmada bulundular ve bir genç arka cebindeki bıçağı çekerek kavgaya tutuştular.
İki arkadaştık, aralarına girmeye çalıştık, ayırmaya çalıştık ama başaramadık. En üzüldüğüm nokta insanların o gençleri maç seyreder gibi seyretmeleriydi. Bıçak çeken gence sordum: “Ne yapıyorsun?” dedim. “Belawa xwe min veke.” (Belanı benden çek.) dedi. Yani beni bela olarak görüyordu karşısında, oysaki asıl belanın üzerinde taşıdığı bıçak olduğunun bilincinde bile değildi.
Elinde bıçak olan genç bilinçsizce sağa sola bıçak sallıyordu. Kavgayı ayırmaya çalışan başka bir gencin kavganın taraftarı olduğunu düşünerek peşinden gidip bıçaklamaya çalıştı. Kaçan genç bir dükkana sığındı. O anda dükkana sığınmasaydı belki de bir bıçak darbesiyle ya ağır bir şekilde yaralanırdı ya da Allah göstermesin ölümüne sebep olabilirdi.
Okullardaki bu gruplaşma ve çetevari davranışlar hepimizi üzüyor ve hepimize zarar veriyor. İşin en tuhaf yanı ise aileler çocuklarının hatalarını görmezden gelerek çocuklarının hatalarını kabullenemiyorlar. Anne ve babalar çocuklarının kötülük yapacağına ihtimal vermezler.
Değerli ebeveynler, çocuklarımızın ve gençlerimizin yaptıkları hataları yüzlerine vurmazsak, sırf komşumuza ya da çevremize “çocuklarımız iyidir, yanlış yapmazlar” mantığıyla hareket edersek daha vahim olaylara kendi elimizle yol vermiş oluruz.
Son pişmanlık fayda etmez. Gençlerimize sahip çıkalım; ne kendi hayatlarını ne de bir başkasının hayatını karartmalarına izin vermeyelim. Gençlerin yaptığı hatalar bir bütün ailenin hayatını da etkilediğini ve kararttığını, bir anlık öfkenin bir cana mal olabileceğini unutmayalım. Sonra yüzlerce yıl beraber yaşadığımız komşumuzun yüzüne bakamaz oluruz, köyümüzü, kentimizi terk etmek zorunda kalabiliyoruz.
Bu tür vakalar sadece gençlerin bilinçsizce davranmaları sonucu gerçekleşen olaylar değil, aile büyüklerinin ve ebeveynlerin de burada çok büyük payı var. Kişi hatasını kabul etmiyordur. Çünkü o hatanın telafi edilmesi için bir şeyler yapılması gerekiyordur. Ancak o hatayı telafi etmesi için yapması gerekenleri yapacak güce sahip değildir. Gelin hep birlikte huzurlu ve temiz bir gelecek için el ele verelim.
Neyin doğru olduğunu bilen insan doğru davranmak zorundadır. Çünkü hiç kimse mutsuz olmayı istemez. Doğru davranan kişi doğru kişi olabilir. Kişiler bilmedikleri için kötüdürler; bilseler kötü olmazlar. Aklımızın iyiye ermesi bir bilge işidir. Bunun için bilgimizi artırmak çok önemlidir.
Saygılar.