Korkuyorlar yamalı şiirlerden. Çan çiçekleri açan öykülerden, Hikâyeler mi? Mutlu son ile bitenlerden. Bütün kavgamız var olduğumuzu benimsetmekti. Özgürlükten yana olan gelecek zamana delilik kafesleri giydiriliyor. Güzel hayallerimiz vardı, artık şansımıza hangisi gelir ise yazı tura oynuyoruz. Bir boşluktaydık; hangi yana kanat çırpacağımızı bilmeden. Payımıza düşen müstahak ağrılardı, çünkü bize en çok yakışandı.  Özümsemek kalıyordu hiç şikâyet etmeden batıp, çıkan ağrılara minnet belki de.  Uyurken oldu bunların hepsi, uyurken insan en güzel hayalleri kurar ya; bize kalan kâbuslu bir rüyanın izleriydi, belki de uzayıp giden bir trenin son yolcularıydık kafamız cama yaslı, dalıp gittiğimiz camda yansıyan suretimiz.

Yeni yeni geliyorsun aklıma ve hepsine sadece tecrübe diyorum. İnsan tecrübe kazandıkça olgunlaşır, bizde ki cesaret ise tecrübelerden arındırılmış. Kırkından sonra anlıyorsun ağlama seslerini, ya da kaybettiklerinin peşinden usulca gitmeye çalıştığını. Saksılarda solan gülüşlerdi artık sulamaktan vaz geçtiğin. İçimde ki duman kokusu, ne çok solumuşum her yanım iz. Tan vakti ağarırken anlıyorum, kaç gündür gün ışığını görmeyişim. Ayırt edemiyorum saatin kaç dirhem eridiğini!  Düşünce tertibini toplarken en çok kendimi inandıramadım, dokuzuncu köyün var oluşuna. Elimden tut denizin dalgasını özledim diyemeden, ertesi gün arıyor kapılarını.

Ağustos hikâyesiydi, aralığın kesesine dolduramazdım acemi bulutları. Güzel aklar düşüyordu ve gaz lambası hala ayıktı, güzel fikirler yağarken aykırı düşüyorduk haramilerle. Bir ihtimal daha vardı biliyorum; peşinden sürükleyen kırıntıların izlerini takip ediyorum. Dünyanın kahır günlerini umursamadan ruh telkinlerini savunuculuğuna denk düşüyorum…  Oysa ben hala korkma; biter bu çileli gün aralıkları demek için gökyüzünden çalınan yıldızların peşinden gidecektim.  ‘Umut güzergâhında sessiz, karanlık düş nağmeleri’  dizlerimin bağını kıran bir kalp ağrısı. "Yoruldum ve yorgunluğumun kaç fidanın gölgesine sığınarak geçeceğini bilmiyorum"…