Bugün günlerden cumartesi, acılı bir yüreğin sesinde yıkık hatıralar toplayarak diğer bir güne geçiş yapacaktım. Azar azar toplanan bir kalabalık bir hafta değil, bin haftaya yayılsa da diye titreyen sesleri yankılanıyordu tünel girişinde. Sokağın başında bir biblodan farksız donup kaldım, donuk bakışlarım bir annenin yürek sıcaklığını hisseder gibi dolmaya başladı. Yukarıya baktım gökyüzüne! Kuşlara döndüm yüzümü, kurşun sıkılmış da kurşunun o ağır sesinden korkmuşlar gibi hepsi bir ağızdan bağırarak farklı yönlere doğru kaçıştı. Bu neyin korkusu? Dedim.  Kanat kanat uçup giden kuşlara. Tekrar kalabalığa bakan iki çift göz oldum, içime oturan acının yalnızlığı yoktu artık ortak bir acının yürüyeni olacaktım.

Karanfil kokuyordu sokaklar ve duvar diplerinde sessizliğe bürünen fotoğraflar, tekrarı olmayan anıların üzerinde derin parmak yaraları. Ruhta rutubet, derin bir nem kokusu, yürek kursak da dayanmaktı tüm adımlar. Omuz omuza dayanak olur mu? Beyaz tülbentler siliyor gri gözyaşlarını annelerin. Ne kadar taşıya bilir ve ne kadar dayanma gücü göstere bilirsin diye sabrını sınıyor telaş. Kırılmak kalıyor içinde; kırılmanın gün doğumdan, gün batımına kadar uzayıp giden sancısı. Saatler kendini sıraya koymuş gibi geçip gitmenin acelesini yaşıyordu. Ben ise bana yaklaşan annelerin yüz hatlarında çoğalan daha çok derinleşen sözleri ile irkiliyordum. Tanıktım artık belki de tanıdık.

Bir tek dileğim olsun yeter dediği yerdir cumartesi, sırtını dayayıp uzun uzun düş kurduğu. Kaç haftaya sığdırılır endişeli bekleyişler dediği yerdi artık cumartesi. Sayılar çoğalır özlemek olur adları. Yanmış kanatlar, uzağa sürgün bakışlar, bir hamur mayası gibi yoğrulan yüreklerin acısı ve sözler kulağımda yankılanmaya başladı. Bir başlık çoğalır oysa tüm kelimeler senden ibaretmiş. Yorulmayan bir kalem ile adını yazıyorum avucuma adın ki; bütün kâinat duyar ama sessizdir yeryüzü. Biz ‘bağıra bağıra adlarınızı sevmişiz’, biz hep ömrü kısa olanları sevmişiz, biz hep beklenilmeye adanmışız. Bir hafta, bin hafta eder mi seni özlemenin diyeti? Evlat dediğim yerde çoğalmaz mı gölgen?  Gölgeni bile alı koydular,  Sırf yarınlar ruhlarını kemirsin diye baharlar toplayacağım, ‘baharlardan getirdiğim karanfiller ile donatacağım güneşi görmeyen avuç içlerini’... 

Sözler, kelimeler ve kurulan cümleler ile sınırlandırılmış bir zamanın yükü döküldü yüreğime. "Onlar yanımdan geçti, ben ise acılarından"…