O sabah Van, gri bir sessizliğe bürünmüştü. Rojîn, bu kasvetin içinde gülümseyerek uyandı; kahvesinin buharında hayat hâlâ güzeldi. Üniversitenin koridorlarında yürürken ayak sesleri bir melodi gibi çınlıyordu — gençliğin, umudun melodisi. Ders bitti. Sahile indi. Dalgalar sessizce kıyıya vuruyordu. Ve o gün, bir saldırı Rojîn’in yaşamını, hayallerini yuttu.
Aylar geçti. Dosyalar tozlandı. Ama Rojîn’in adı hâlâ karanlıkta yankılanıyor: “Neden hâlâ adalet yerini bulmadı?”
Üniversite şeffaflıkla değil, korkuyla davrandı. Kayıtlar “kayboldu”, öğrenciler susturuldu. Emniyet altın saatleri unuttu. Savcılık dosyayı raflara bıraktı. Adli Tıp çelişkilerle dolu raporlar sundu: Tıpkı ülkenin vicdanı gibi kararsız ve yorgun.
Rojîn’in ölümü sadece genç bir hayatın sönüşü değil; adaletin gölgedeki bekleyişidir. Ne failler bulundu, ne de ölüm nedeni aydınlatıldı. Vicdan sessizliğe mahkum edildi. Rojîn’in ölümü sadece genç bir kadının bedeniyle toprağa gömülmedi. Onunla birlikte adalet de bir tabutun içine kapandı. Failler hâlâ gölgede, kanıtlar sessizlikte, vicdanlar zincirli. Ve o zinciri kırması gereken eller; kadın hakları savunucuları, avukatlar, barolar suskun kaldı. Ellerinde kalem vardı; ama kelimeleri yoktu. Oysa adalet, yalnızca mahkeme duvarlarında değil bir avukatın kaleminde, bir insanın direncinde yaşar.
Bu davada, çığlık yankılanmadı.
Bir zamanlar kadınlar sessizliği yakmış, zincirlerini kırarken dünyayı yeniden kurmuşlardı. Bugün ise meydanlarda o ateşin külleri arasında, ellerinde birkaç slogan, dillerinde birkaç tililiyle direndiğini sanan kalabalıklar var. Ellerinde pankartlar, dillerinde birkaç ezber cümle…
Bir halkın haklarını savunmak, sadece dilekçeler yazmakla, adliye binası önünde basın açıklaması yapmakla olmaz. Cesaretle, örgütlü bir iradeyle savunulmalıdır. Ama bu davada, çığlık yankılanmadı. Sessizlik büyüdü. Ve adalet, uzak bir yıldız gibi, her bakışta biraz daha sönmeye başladı.
Her devrim bir kadının adını fısıldayarak başlar. Ve Rojîn, karanlığa meydan okuyan o direniştir: “GÜNIŞIĞI”. Okumalarına, saç şekline, giyim tarzına, özgürlüğüne, yaşam hakkına müdahale edilen bir neslin yankısıdır. Onun için verilen mücadele, tüm kadınların suskunluğunu ışığa çevirmektir. Çünkü karanlık ne kadar sarılırsa sarılsın, her Rojîn yeniden doğar.
Rojîn’in failleri hâlâ gölgelerde
Babasının verdiği eşsiz mücadele, çelikten bir nehir gibi engel tanımıyor. Kaybolan bir evladın boşluğunu dolduramaz belki; ama her adımında adaletin eksik parçalarını bir araya getirmeye çalışıyor. Suzan Anthony bile Mount Hope’ta onunla gurur duyuyor. Rojîn’in yaşamındaki cesaret ve merhamet, babasının azmi ve sarsılmaz kararlılığıyla birleşerek, iki ateşin aynı odun üzerinde yükselişi gibi, acıyı ve umudu aynı anda aydınlatıyor. Bu trajedi, kadınların erkek şiddeti karşısındaki acıklı hayatını gözler önüne seriyor.
Her eksik adım, her yarıda kesilmiş nefes, içimizde bir ukde olarak kalıyor. Bizler, o karanlık geceyi yırtıp atacak olan hakikat güneşinin hasretiyle yanıp tutuşuyoruz. Sessizliğin boğucu perdesini yırtacak ve o suskun çığlıkları nihayet bir yankıya dönüştürecek günü bekliyoruz. Tıpkı Suzan Anthony'nin bir zamanlar haykırdığı gibi: "Adalet gecikebilir, ama asla sonsuza dek susturulamaz."